Bir kuşluk vaktinde sözlerime başlıyorum. Ben şimdi burada
bir ağacın önündeyim. Önümde dal gibi gönülleri kırılmış
insanların çehreleri duruyor. İnsanlar konuşmanın çağında
bir külfete dönüştüğünün farkına varıyor ve konuşmak
yerine susmaya meylediyorlar. Çünkü biliyorlar ki kelimeler
kalbi delen haliyle sûret ediyor. Şimdi hakikat bıçağın ucuna
dayanıyor ve sözler kesilmeye mahkûm kalıyor. Kimisi
korkusunu, kimisi ümidini, kimisi hüznünü, kimisi sevincini
gömüyor bu ağacın en derinine. Ama vakt-i seher tekrar
tegazzül ettiği zaman gömülen yaralar tekrar kapıları
aralıyor. İnsan yaşadıkları üzerine kurulu bir alarm gibi
sürekli tekrarlıyor. İlk gün ki acı gibi kanatmasa da, kabuk
bağlamış olan yara düşmeyi bekliyor.
Sahi Gülfem, insan bir kırık düşten fazla nedir ki bu hayatta?