Medya neydi? Aslında başına sosyal
getirilen şey neydi? Geçen zamanın
farkındalığının yavaş yavaş kaybolması,
zamanım putlaştırılması ile
mahremiyetin yok olması, olmayan bir
dünyanın oluyormuşçasına yaşanması
(sanılması). Maneviyat, ruh ve vicdanın
kaybolduğu öğütücü değirmen. Hatta
beyin öğütücü, fikir eritici, pasif zihin,
hipnoz olmuş insan görünümlü robot,
zombi fabrikası, iradeyi diskalifiye eden
sihirbaz, cambaz…
Duyguların emojiler ile ifade edilme
biçimi. Sözcüklerin sadece sessiz
harflerden meydana gelmiş bahanesi,
kısaltması, dönüşümü, dilin katli. Neydi
sosyal medya? Kuşaklararası uçurumlar
açan, ilişkilerimize hendekler kazan,
dünyayı minnacık hale getirip adına
“küresel köy” dediğimiz ve modernizmin
din olarak aşılandığı, haz için
yaşadığımız bir dünya şekli.
Neydi sosyal medya? Evlerin genişleyip
ilişkilerin daraldığı, mutlulukların, sevinçlerin,
hüzünlerin ekranlardan; parmak
uçlarımızla likeladığımız düğün
kartlarının sosyal ağlarla paylaşıldığı,
tebessümlerin bile sahte olduğu bir
dünya. Modernizmin ailelerimizi
parçalamayı başarmasının üzerinden
sanal bahçelerde mahsullerimizi
toplarken mutlu olduğumuzu
sandığımız, montajlarla gelen sempatik
mesajlarla vicdanımızı okşadığımız,
bencilliğimizi beslediğimiz,
kopyala yapıştır mutluluklar.
Elimizden kayıp giden zamanın farkında
olmak şöyle dursun, verilen zaman
rızkını bozuk para gibi harcadığımız bir
yapay mutluluk şekli, nefes alma
biçimi… Ne demiş Üstat;
“zamanın çarkları
sizi yürütüyor
zamanın çarkları
beni öğütüyor”
N. F. K.
Afranur Yıldırım